MASKE
çekik bir gerginlik okunuyor insanlığın yüzünde
kumaştan maskeler kuşanmış teni
solgun bir gök yaşantısı çökmüş zamana
bulutlarda grinin ağır tonları
dili yok kaldırımların ondan sessizlik bir lisan gibi yapışmış damaklarına
bir konuşsa, çağın oynak fikrine karşı bildiriler fışkıracak
fakat eliyle kesip biçtiği kumaş dar geliyor dudaklarına
teninde demir ökçeler,
kanlı bir hançer gibi gezinmekte sokakların
kurşun dökmüş evlerin beladan çatıları
hüzün kuşanmış yürekler, kapılar kilitli
hangi kapı çalınsa kan kusup öksürecekler
korkudan uzanamıyor eller
çaresiz bir dönüşle çekiliyor içeri
nedir bu ince ince dökülen görmekten ırak korku
zamana kesik vuran bu şey de neyin nesi böyle
ejderha olsa çeker vurulurdu
canavar olsa yemekten yorulurdu
nedir peki insanı böyle kıskıvrak yakalayan
soluk bir mevsim gibi
bir salgın ile kuşatılınca göğün boşluğu
maskeler geçti yüzlere, düştü yüzden maskeler
ara verdi insanın yaşam sarhoşluğu
ayıldı kan şarabın kesif kokusundan
dönse diyorum artık insan gittiği yerden kendine
tutup kaldırsa âdemi toprağa düştüğü yerden
ve umut bir kardelen gibi uç verse bahçelerde
yarsa korkunun kemiklerini masum bir tebessüm
emzirse taze dudaklarıyla çekingen ufku günahsız bakireler,
kaldıysa eğer
bir bebeğin körpe dudaklarından sızan süt
dökülse şehre
aydınlansa günahkâr sokaklar
insan çıksa mahzeninden
öfkesini yutmuş bir güzellik ile
işte o vakit yırtılır maskesi dönek zamanın