AĞIR YARALI
Gece yara döküyor
Pul pul göğün derisi
Hücrelerine dek sızmış ketum bir bela
Geceye kararmak kalıyor kapatmak için günahları
Bana ten germek, karanlığa ufalanan fikirlere karşı
İnsana yakın bir vatandaş tarifi geçiyor aklımdan
Saçları sabırdan kin doğurmuş İsabel Sarısı
Gözleri, açık gökten çalınmış bir Avrupalı
Adı Mehmet, Ahmet, Ayşe, Fidan
Örülmüş sinsi bir titizlikle rüyaları
şafağı göremeden geçiyorlar,
tan habersiz atıyor onlardan
akşam bir barbi bebek gibi yatıyor
sabah bir matruşka gibi kalkıyorlar
çar- mıha seriyor haritasını Kafkasya’nın
bir saray düşünü varoşta görmek kalıyor bana
bir saray düşünü varoşta görmek acısı ile kıvranıyorum
aklımdan kanlı bir devrim geçiyor
diziyorum keşfedilmemiş sesleri alfabeme
karşılığını bulamıyorum bu büyük yitimin
cephede soluk parlıyor silahım
postallarım delik, parkam yırtık
diriler ağlıyor halime
ölüler gülüyor
gece yara döküyor, şehir kurdeşen
sevap, günahla koyun koyuna
hafif meşrep bir ahlak kokusu serpiliyor sokaklara
soluksuz izliyorum bütün soygunları
her köşe başında bir eşkıya gölgesi
kiminin fötr şapkası yansıyor duvara
kiminin püsküllü fesi
İsyanlı bir mühürle mühürlenmiş kimliğim
Adım eşkıyaya çıkacak çok yakında biliyorum
Öksürsem, deprem uğultusu saracak şehri
Esnesem kabirler uyanacak
Gece yara döküyor
Şehirleri kutsuyor fahişeler nefes nefese
Ötüken’de bir kartal ölüyor,
Medine’de bir güvercin