YETİŞTİREN OKUL HAYALİ
Önüne bakan nesiller mi, ufuklar çizen nesiller mi? Gölgeleri takip eden gençlik mi, ardına gölgeler serpen gençlik mi? Büyük bir silkinişle göğe tohum saçan öğretmenler mi yerdeki buğdayı parmaklarıyla toplamaya çalışan öğretmenler mi? Çatıcı, bacacı okul müdürleri mi, betona bile ruh üfleyecek, ideal yükleyecek okul müdürleri mi? Dünyaya şekil verecek güçlü bir Türkiye mi, verilen şeklin bekçisi bir Türkiye mi?
Hangisi olmak istediğiniz yaptığınız eğitimle cevaplanabilir ancak nesle ne verdiğiniz ve nasıl verdiğiniz çok önemlidir. Bu manada okulları çok önemsemeliyiz.
Yarınların imarının başarılı okullardan geçtiği su götürmez bir gerçektir. Bu gerçeklikten hareketle önerim olacak. Fakat bu öneriyi bakanlığımızın yöneticilerine yapmıyorum. Üstlerine alınmasınlar. Bu model konusunda onlardan bir beklentim yoktur. Hatta bir düzelteme yapayım bu bir öneri de değildir. Farz edin ki bir hayalim var ve onu sizinle paylaşıyorum.
İşte “Yetiştiren Okul Modeli” hayalim:
Bir önceki gün dinlenmiş genç beyinler ve bedenler o sabah okula neşe içinde geliyorlar çünkü daha okula girmeden okul müdürü onları kapıda şefkatli bir ses tonuyla gençler hoş geldiniz diye karşılıyor. Müdür neşeli çünkü okulun donanımı ve yapısı ile ilgili bir görevi yok. Akan çatıyı, bozulan musluğu gün boyu nasıl tamir ettireceğini, parasını nereden bulacağını düşünmek gibi bir derdi yok. Bu tür ihtiyaçlar belediyeler ve milli eğitim müdürlükleri tarafından aksatılmadan yerine getiriliyor. Kısacası o okulda eğitimin ve öğretimin lideri.
Güler yüzle karşılanan genç, huzurlu bir şekilde okula yöneliyor. Pırıl pırıl bir okul kendisini beklemekte. Koridorları ikişer üçer çıkıp öğretmenine bir an önce selam vermek için sınıfa girmeye can atıyor. Öğretmen sınıfa herkesten önce gelmiş onları karşılıyor derse başlamadan önce hal hatır soruyor. Hayal işte!
Buraya kadar olan işin Bismillah kısmıydı.
Okuldaki teorik dersler 8.00’de başlıyor ve 15’er dakikalık teneffüs aralarıyla 13.00’e kadar sürüyor. Öğrenciler derslerinin çoğunu laboratuvarlarda geçiriyor. Derslerde asla ezbere yer verilmiyor. Boğmaca şeklinde bir müfredat işlenişi yok. Öğretmenin müfredatı yetiştirmek gibi bir derdi yok. Çünkü bu okulda çocuğun öğrenmesi ile değil bilgiye ulaşma yollarını bilmesiyle hatta yeni yollar açmasıyla ilgileniliyor. Aldığı bilgiyi sorgulamasıyla, yorumlamasıyla, uygulamaya geçirmesiyle hatta yeni fikirler üretmesiyle ilgileniliyor.
Bu saatler arasında öğrenciler meslek veya kültür derslerini görüyorlar. Sanat ve spora yönelik dersler yok. Yani böyle bir ders kavramı yok. Okul öğleden sonra açık. Sanat ve spor ve sosyal faaliyetlerle ilgilenen gençler bu alanda okuldan hizmet alabiliyorlar. Bu alanın eğiticileri öğrencilerden oluşacak gruplar için eğitim veriyorlar. Örneğin resim yapmayı sevenler için yeterli eğitici görev yapıyor gençlere bu alanda eğitim veriyor. Birçok spor branşında, satranç, akıl oyunları, proje hazırlama ve benzeri alanlarda çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmalarda okul, çevresi ile iç içe. Üstelik paranın konuşulmadığı bir paydaşlık var.
Belki de okullar bu alanlarda ihtisaslaşmaya gidiyorlar. Öğrenci ilgi alanına göre sanat veya spor eğitimi almak için kendi okulunda yoksa başka bir okula veya dışarıda bu eğitim veren bir kuruluşa ya da bir kulübe gidiyor. Bu sırada okulun laboratuvar ve atölyeleri öğleden sonra açık. Spor ve sanat ile ilgilenmek istemeyenler girip burada bulunan öğretmenlerinin kılavuzluğunda çeşitli deneyler yapabiliyorlar. Sosyal sorumluluk çalışmaları yapmak isteyenler bu zamanı kullanıyorlar. Öğleden sonraki zamanda sınırlama yok. Öğrenci almak, öğretmen de vermek istedikten sonra geç saatlere kadar eğitimler veriliyor. Öğretmeni çalıştıracak maddi kaynak mı? Toplam alabileceği ek ders saati zaten bunları karşılar. Örneğin, beden eğitim dersi yok bunun yerine öğretmen bu faaliyetleri yapıyor. Ders için verilen 30 saatlik ücret bu çalışmaları için veriliyor. Velilerin gönüllü olması durumunda okul dışarıdan öğretmen çalıştırarak da talepleri karşılayabiliyor.
Öğrenciler ilgi alanlarına göre farklı eğitimlere de alınıyor. Örneğin gazeteci olmak istiyorsa o alanda çalışmalar yapması sağlanıyor. Ticaret mi öğrenmek istiyor gidip bir yerde görev alarak yerinde pişiyor. Bu arada ev ödevi yok. İlla bir ödev düşünülüyorsa gerçekten araştırma, uygulama üzerine çalışmalar isteniyor. Bu sistemde profesyonel manada sporla veya sanatla ilgilenen gençlerin önü de açılıyor. Profesyonel spor yapmak isteyen bir genç öğlen yemeğini yedikten birkaç saat sonra dinlenmiş bir şekilde takımının antrenmanlarına katılıyor. Bittiğinde ise evine vaktinde gelebiliyor. Mahalle arkadaşlarına, ailesine, sinemaya, tiyatroya vakit ayırabiliyor. Sonra da bizden niye futbolcu çıkmıyor, bizden neden dünya çapında edebiyatçı çıkmıyor, neden sinemamız dünya filmleriyle yarışamıyor gibi cümleler tedavülden kaldırılıyor.
Elbette okulun her anı, müfredatın her kelimesi, faaliyetin her kıpırtısı erdemli ve ülkü sahibi bir genç yetiştirmek için düşünülerek planlanmış.
Benimki de hayal işte ...